Gürkan Genç'in İlham Verici Yolculuğu

Bu hafta evimizde Gürkan Genç’i ağırladık. Bu çok özel insanı ve benim için neyi ifade ettiğini anlatmak istiyorum. Bilmeyenler için, Gürkan 2010’dan beri dünyayı bisikletle geziyor. Asya, Avrupa, Afrika ve Güney Amerika’yı tamamladıktan sonra yolu bizim de yaşadığımız Florida’ya düştü. Miami’den başlayıp Alaska’ya doğru yola çıktı. Bu kadar yakınımıza geldiğini görünce derhal, büyük bir sevinç ve heyecan ile ulaşabileceğimi ümit ederek evimize davet ettim. Bu kadar olağanüstü bir iş yapan bir sporcuyla bizzat tanışıp dinlemenin unutulmaz bir deneyim olacağından emindim. Yaşadığı maceralar tabii ki inanılmaz ama bunları titizlikle vakit ayırıp güncel tuttuğu web sitesinden okumak da mümkün. Benim asıl merak ettiğim böyle bir hedefe yola çıkan ve başarıyla gerçekleştiren birinin ne tip düşünce yapısına, bakış açısına ve özelliklere sahip olduğunu anlamaktı.

18 yaşında serbest dalışa olan dev tutkum, beni hiçbir gücün durduramayacağı bir kararlılık ile dünya rekorları peşinde zor bir yolculuğa çıkarmıştı. Bunun yapılabilecek bir şey olup olmadığı ile ilgili çok büyük şüphelerim, bu derece riskli bir şey yapacak olduğum için hayatımı kaybetme korkum bir tarafta; bu hedefe varabilmek için sponsor bulmak, lojistik destek almak, malzeme bulmak (o yıllarda bayanlar için serbest dalış malzemesi imal edilmiyordu, olabilecek en küçük bedenli serbest dalıcının 42 beden ve 40 numaralı ayaklı bir erkek olduğuna dünya karar vermişti) ve beni beklediğini bilmediğim çok çeşitli engeller diğer tarafta; bu hedefe kitlendim ve uzun ve zor bir yolculuktan sonra hedefime ulaştım. Gürkan’ı takip ederken çok kişi gibi bu bisikletle böyle uzun bir seyahatin fiziksel zorluğunun altından nasıl kalktığını düşünüyordum tabii ama kendi geçmişim bunun sadece buzdağının görünen kısmı olduğunu, zorlukların çoğunun altında olduğunu bana hatırlatıyor, tüm bunlarla nasıl başa çıktığını merak ediyordum. Bu işe nasıl başlamıştı, nasıl yapabileceğine inanmıştı, asıl yanında bir destek, ona inanan biri yokken malzemelerini ve rotasını nasıl belirlemişti. Tanınıp bilindikçe onu daha sıkı bir güçle aşağı çeken, başlarken birinin tahmin edemeyeceği sürprizlerle nasıl başetmişti?

Ben bisiklet üzerinde birinin o günün ısısı veya yağmur, ne kadar dinlenmiş olduğu, yolun kalitesi gibi pek çok faktörün zaman tablosunu belirsiz bir şekilde etkileyeceğini beklerken, 2 gün öncesinden Gürkan dedi ki: “Yasemin uygunsa Pazartesi günü 17:30’da sizin eve varırım.” Nasıl böyle net bir zaman verebiliyor anlayamadım ama “peki, bekliyoruz” dedim. 17:33’te bizim eve vardı. Belli ki büyük titizlikle her ufak köşesi planlanmış, uzaktan fark edilmeyen ama aslında çok kaliteli malzemelerle donatılmış, bana uzay aracı gibi gözüken müthiş bir bisiklet ile geldi evimize. Gerektiğini tahmin ettiğimden çok daha az malzeme olduğunu gördüm ama her ufak çanta bir büyücü şapkası gibi, aklıma ne gelse daha fazlası ile (sandalye ve drone mesela) çıkıyor çantalardan. Optimizasyonda gelinen son nokta olmalı. Gürkan bu kadar sene sonra ediniği iyi destekle bu derece rahat ettiği bir noktaya geldiğini, ilk senelerinde doğru tekerleği bilemeyerek her dakika lastiğinin patlayıp, bisikletin bir yerlerinde sorun çıkıp çok daha ağır olan malzemelerini market torbaları ile yağmurdan koruyarak Çin’e pedalladığını anlatıyor. Bu bana Japonya’daki ünlü sushi şefi Jiro Ono ile ilgili seyrettiğim bir belgeseli hatırlatıyor. Onlarca yıl her gün sadece pirinç pişirerek, sadece balığı keserek, sadece seçmeyi öğrenerek mükemmel sushiyi yapana kadar geçtiği yolları anlatıyordu belgesel. Sonuçta onun yaptığı sushi ve bir diğeri arasındaki fark ufak gibi gözükebilir belki ama biri yıllarca ustalığın sonucu mükemmellikte gelinen son nokta.

Gürkan’ın, belli ki çok iyi bir bilgi birikimi, eğitim ve zeka ile dolu dolu değerlendirilmiş gözlemleriyle dünyanın dört bir yanından birbirinden ilginç hikayelerini dinledik. Çin’de sadece filmlerde olduğunu sandığım bir hikaye ile görmek istediği tapınağa ulaşabilmek için buna layık olduğunu ispat etmesi gereken çok riskli ve zor bir tırmanış ve engellerden geçmesinden, Şili’deki çölün uçsuz bucaksız kıyafet çöpleriyle dolu olmasına, Afrika’da aslan, zürafa, fil gibi hayvanlarla karşılaştığı korkutucu anlardan Suudi Arabistan’da bir dil anlaşmazlığı yüzünden reislerin kızıyla evlendirilip oranın bir hanı yapılmak istenmesine kadar neler neler.

Büyük sempati ve mütevazilik ile anlattığı bu hikayeleri dinledikçe bunların sadece dünyayı metre metre görmüş birinden gelebileceğini fark ettim. Bunu yapan kişi sayısı düşünülürse, bu kişilerin derin gözlemler yapıp bunları paylaşmaya açık olanlarının çok daha az olan yüzdesi de buna eklenirse, böyle bir perspektifi dinleyebilmek imkansıza yakın bir fırsat. Bununla düşündüm ki, eğer nihai hazine diye bir şey varsa, yani hiçbir şekilde yeri doldurulamayacak bir şey, işte bu odur. Çok şükür ki Gürkan iyi de bir yazar ve bu hikayeleri üşenmeden web sitesinden herkesle paylaşıyor. Sadece sosyal medyadan takip edip bunları yazdığını fark etmemiştim. Şimdi önüme epeyce bir süre keyifle okuyacağım bir kütüphane çıktı.

Bu yazı ve deneyimlerinin yanında, bir de yaptığı işin bukalemun gibi çevresine uyum sağlayan bir kişilik gerektirdiğini fark ettim. Örneğin bir yere gideceksek, birine hararetli bir hikaye anlatırken hikayenin ortasında arabayı sürecek benim arabaya doğru evden çıktığımı gözünün kenarıyla fark edip bir saniye bekletmeden lafını toparlayıp ben daha otururken arabada hazır oluyor. Konsantre bir şekilde yazı yazarken bile yemeğin piştiğini hissederek bir anda kalkıp sofrayı hazırlayıveriyor. Kanoyla gezmeye giderken o kanoları özel yöntemlerim ile nasıl kargoladığımı bilmemesine rağmen hemen yanımda bitip ben ne yapıyorsam onu ayna gibi kopyalayarak işin kolayca bitmesini sağlıyor. Ağırlayan evdeki herkesin ihtiyaçlarını ve programlarını hissederek kimsenin rutinini ustalıkla bozmadan duşunu alıyor, kullanılmayan bir kenarı bulup oturuyor, dinlemek isteyene istedikleri kadar anlatıyor, istemeyene anlatmıyor. Hele bir çocuğun merakı ve ilgisi karşısında daha da titiz. Saatlerce 9 yaşındaki kızımın bitmek bilmeyen sorularına cevap verip okuldan bisikletiyle alıp, kızımın sitemizde Gürkan’a verdiği bisiklet turunu bile ilgiyle dinleyerek eşlik etti. Kızım hala “ne tatlıydı, her gördüğünde mutlaka bana “çak” diyor elini uzatıyordu” diyor. Çocuklar için değerli ince detaylar. Acaba bu kadar yıl gezip görerek mi bu becerileri edindi yoksa bu becerilere sahip olduğu için mi gezip görebildi diye merak ediyorum biraz. Bence ikincisi olmalı. Bir de herkesin hayatına, kendi başarılarına çok içten bir saygı gösteriyor. Ben olağandışı işler yapıyorum, sen yapmıyorsun diye içinde derinlerde bir yerde bile bir ayrımı yok belli ki. Herkesin hikayesini, 5 km koşmuş olduğundan, çocuk yetiştirmiş olmasına kadar, bunların da aynı şekilde başarılar olduğunu karşısındakine hissettiriyor.

Tüm bunlardan geleceğim nokta şu: Hayat bir nehir gibi akıyor. İşimiz, uğraşlarımız, günlük takvimimiz bizi tahmin edilebilir, bir sonraki adımın belli olduğu bir rutine sokuyor. İnsana huzur ve konfor veren bu akışa kendini bırakıp, karşı gelmeden hatta iyice hidrodinamik bir pozisyona bürünüp akıp gitmek kolay. Ama konforlu düzene izin verdikçe, hayat küçüldükçe küçülüyor. İnsan kendini aynı şeyleri yapmanın konforu içinde mutlu sanarken, günler ve hayat akıp gidiyor. Hayatı gerçekten yaşamak için en az dirençli pozisyonda nehirle sürüklenmek yerine, kollarımızı açmamız, etrafımıza bakmamız ve kulaç atıp, yüzüp kıyıları keşfetmemiz gerekiyor.

Her hafta sonu erken uyandırıldıkları için kızlarımın çok ikna edici şikayetlerine rağmen, ısrarla doğada gezmeye, kano ile kürek çekmeye, dalmaya götüren bir anne babayız. Bize de zor gelir; yoğun bir iş haftası sonrasında içimden gelen, hafta sonu ayağımı uzatıp kitap okumak veya televizyon seyretmektir ama bunun yerine bizi gerçekten iyi hissettirecek şeyin bu olduğunu bilir, üşenmeden malzemelerimizi hazırlar doğaya gideriz hep. Varıp gezmeye başladığımızda da içimizde oluşan huzur ve mutluluğun yerini hiçbir şey tutamaz ve daima eve gülerek geri döneriz. Ne kadar işimiz olursa olsun, ne kadar yoruluyorsak yorulalım akşamüstü çocuklarla arka bahçemizde voleybol ya da badminton oynar veya civarda bisikletle gezeriz. Bu iş de yine daima kahkahalar ile sona erer. Tüm bunları farkında olan ve özen gösteren biri olmama rağmen, öğlen kızımı bisikletle okuldan almaya gittiğimde sıcaktan bayılacak gibi hissetmemden yola çıkarak Gürkan’a “Florida’nın yaz sıcağı ile nasıl başa çıkıyorsun?” dediğimde, “Bilmem, bence çok güzel hava bana çok rahat geldi. Afrika’da 60 derecede çöl geçtikten sonra ısı konusunda seviye atlamış olabilirim ama bence hava Florida’da gayet güzel” diyor. Ben bir saatlik bisiklet antrenmanı yapıp “Of be, iyi antrenman yaptım, yoruldum, güzel dinlenmeyi hak ettim” diye eve gelirken, Gürkan aynı evimden, aynı garajımdan aynı benim gibi bisikletiyle yola çıkıp bir saatlik antrenman yerine Alaska’ya devam ediyor.

Hayatımız konfor ile bir sönük balon gibi etrafımızda büzüşüp bizi küçültürken Gürkan gibiler balonu sınırına kadar esnetiyor. Bence, kendimizi kendimize anlatıp, hayatımızın ne kadar müthiş olduğu, seçimlerimizin ne kadar doğru olduğuna kendimizi ikna etmeye çalışmak yerine, durup inceleyip uzunca düşünüp Gürkan gibilerin yaptığını sindirirsek, bu kişilerin sayesinde içinde yaşadığımız balonun çok daha büyük bir balona dönüşmesini sağlayabiliriz diye düşünüyorum. Gürkan’ın yaptıkları bana insanın aslında ne büyük bir adaptasyon yeteneği olduğunu ispat ediyor. Bundan edindiğim dersler ile bisiklete bindiğim zaman “Ne kadar sıcak, eve döneyim” demek yerine “Çok sıcak geldi, demek ki vücudum bununla baş edebilmeyi unutmuş, fazla rahat ettirmişim, yani daha çok konfordan uzaklaştırmalı, eğitmeli ve alıştırmalıyım” diye düşüneceğim. Bu sadece bir örnek, bunu hayatın pek çok alanına uygulayabilirim. Kitaplarını çok beğendiğim Mo Gawdat’ın mutluluk formülü: “Mutluluk = Hayatınızın nasıl olması gerektiği beklentiniz - (eksi) hayatınızda başınıza gelenler.” Sıcak bir gündeki bisiklet sürüşü örneğini düşünürsek, beklentilerimizi değiştirip zorluklara kucak açarak zor bir durumu kendimizi geliştirme fırsatı olarak görebilir ve bundan mutluluk elde etmeyi öğrenebiliriz.

İşte bu sebeplerle sizi Gürkan Genç’i ve onun gibi sınırları zorlayanları takip etmeye, bakış açılarını ve yaptıklarını anlamaya çalışmaya, nehirle birlikte sürüklenmek yerine yüzmeye davet ediyorum. Bundan sonra tüm yazılarını okuyacağım, sevdiklerime ve özellikle çocuklarıma anlatacağım. Üzerinde düşünüp sindirmeye vakit ayırarak, onun gibilerin örneklerinin hayatımızın daha büyük olmasını sağlamasına, doğru perspektifi edinmemize yardımcı olmalarına izin vereceğim.

3 günlük güzel birlikteliğimizden; birlikte çocuklarla mantı yapıp, arka bahçede badminton maçı yapıp, sitede bisikletle gezmek gibi fani bir işin tadını çıkarıp, kanoyla etrafımızdaki güzel nehirleri gezdikten sonra, bundan önce tanışmamış olmamıza rağmen arkadaşlığın gerektirdiği yıllarca tanışıklığın yerini birebir bir şekilde çok benzer hayaller ile yaşamış olmak doldurdu ve sanki 30 senelik bir dostumu uğurlamışım gibi geldi. Yolun açık olsun Gürkan, yaptıkların ve bunları herkesle paylaştığın için sana müteşekkiriz.